ÜLSER
Ülser, mide ya da onikiparmak bağırsağının, mide asidi ve pepsin gibi sıvılar tarafından tahrip edilip, doku kaybının oluşmasıdır. Doku kaybının yanı sıra mide ya da onikiparmak bağırsağında pepsinin de etkisi ile yaralar oluşu
Erkeklerde kadınlara göre 3 kat fazla görülen ülserin belirtileri oldukça belirgin ve rahatsız edici olabilir. Karnın üst kısmında yanma şeklinde hissedilen ağrılarla kendisini gösteren ülser kişileri gece uykusundan bile uyandırabilir. Ülserde de yine bir gastroenteroloji uzmanına başvurmak ve onun önerilerini dinlemek önemli. Memorial Sağlık Grubu Gastroenteroloji Bölümü Uzmanları ülser hakkında bilgi verdi.
ÜLSER HASTALIĞI NEDİR?
Ülser, mide ya da onikiparmak bağırsağının, mide asidi ve pepsin gibi sıvılar tarafından tahrip edilip, doku kaybının oluşmasıdır. Doku kaybının yanı sıra mide ya da onikiparmak bağırsağında pepsinin de etkisi ile yaralar oluşur. Enflamasyon adı verilen bu yaralar, ülkemizde mideden çok onikiparmak bağırsağında görülmektedir. Ülser erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha fazla görülmektedir. Özellikle 30-50 yaş grubunda daha çok görülen ülser, 60 yaş civarında kadınlarda daha çok ortaya çıkmaktadır. Midede oluşan ülserler gastrik ülser, onikiparmak bağırsağında oluşan ülserler duoedenum ülseri veya bulber ülser olarak adlandırılır. 3-5 mm’den 5 cm’e varan genişlikte olabilirler.
ÜLSER KİMLERDE GÖRÜLÜR?
Ülkemizde mide ülserinden çok onikiparmak ülseri yaygındır. Ülsere, erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha fazla denk gelinmektedir.
30 ila 50 yaş skalasında duodenum ülsere erkeklerde daha fazla rastlanılmakla beraber 60 yaş civarında kadınlarda mide ülseri daha yaygın bir biçimde görülmektedir.
ÜLSER TİPLERİ NELERDİR?
Ülser midenin içinde meydana gelirse mide ülseri, ince bağırsağın üst kısmında meydana gelirse duodenal ülser olmak üzere iki genel tipe ayrılabilir.
Ülser daha nadir vakalarda açıklanamayan kilo kaybı, bulantı veya kusma, dışkıda koyulaşmış kan ya da siyah dışkı, i̇ştah değişiklikleri, kusma, kusmukta kırmızılık veya siyahlıklar, baygınlık hissetme ve solunum güçlüğü gibi daha ciddi belirti ve semptomlara neden olabilir.
ÜLSER’İN NEDENLERİ NELERDİR?
Mide sindirimde kendi görevlerini yerine getirirken mukozal defans sistemleri aracılığıyla kendini de koruma altına alır ve zarar görmesini engeller. Ortaya çıkan bazı dengesizlikler neticesinde reflü, gastrit, peptik ülser ve hatta mide kanseri gibi rahatsızlıklar oluşabilir. Ülserin ortaya çıkmasına sebep olan bazı faktörler de mevcuttur.
İnsan vücudunda mekanik ve fizyolojik etkiler meydana getiren “helicobakter pylori” adı verilen bir bakteridir. Duodenal ülserlerde bu bakterinin varlığı yaklaşık olarak %100 oranında bulunmuştur. Ancak helicobacter pylori var olan ancak ülser görülmeyen kişilerde söz konusu olduğu için başka faktörlerinde ülsere sebebiyet verdiği kanısına varılmıştır. Ülserin yanı sıra gastrit ve mide kanserine de neden olduğu bilinmektedir.
Ayrıca sigara kullanımı, alkol tüketimi, kullanılan bazı ilaçlar, dengesiz ve sağlıksız beslenme düzeni, aşırı tuz tüketimi, besinleri az ve kısa süre çiğnemek, uzun süre aç kalmak, mideyi fazla doldurmak, uykusuzluk sorunu, yoğum tempodan dolayı yorgunluk, besinlerde hijyen hususuna dikkat etmemek, genetik faktörler, stres faktörü, kortizon içeren ilaçlar, fazla kafein tüketimi gibi nedenler ülsere neden olan faktörler arasında sayılabilir.
Yapılan çalışmalara bakılarak, doğal afetler yaşandığında bireylerde peptik ülser ve mide kanaması sıklığının arttığı görülmüştür. Ekonomik buhran yıllarında da aynı sorundan muzdarip olunduğu görülmüştür.
ÜLSER NASIL ÖNLENİR?
Ülserin gelişmesini önlemek için bir kaç adım atmak mümkündür. Buna göre bireyin kendisini özellikle bakteriyel enfeksiyonlardan koruması, ellerini sık sık sabun ve suyla yıkaması ve sadece tamamen pişmiş yiyecekleri tüketmesi H. pylori kaynaklı ülseri önleyebilir. Düzenli olarak ülser riskini artıran ağrı kesiciler ve ilaçları kullanan bireyler, mide problemleri riskini azaltacak şekilde, örneğin, ilaçları yemekle birlikte almak gibi adımlar atmalıdır.
Birey, hissettiği ağrıyı hafifletmesi mümkün olan en düşük dozu bulmak için doktoruna veya bir tıp uzmanına başvurmalı ve ilaç alırken aynı zamanda alkol almaktan kaçınmalıdır. İlaç ile alkolün birleşimi mide rahatsızlığı riskini arttıracaktır.
ÜLSER BELİRTİLERİ NELERDİR?
Ülserin belirtileri arasında midenin yanması, kazınması, kemirilmesi hissi ve hazımsızlık halidir. Genellikle öğün aralarında hissiyat artar. Duodenal ülserde, bazen hastayı gece uykusundan uyandıracak şekilde ağır seyredebilir.
- Midede yanma ve ağrı şikayeti.
- Bulantı.
- Kusma ile beraber gelen rahatlama durumu.
- İştahsızlık.
- Kilo kaybı.
- Şişkinlik ve gaz sıkıntısı.
- Sık acıkma durumu.
- Yemek yedikten sonra oluşan mide ağrısı şikayeti.
- Hazımsızlık sorunu.
ÜLSER TEDAVİSİ NASILDIR?
Klinik, laboratuvar ve görüntüleme tetkikleriyle beraber ülser tanısı konulduktan sonra helicobakter pylorimide asidini baskılayan ilaçlar kullanılır. Eğer bakteriler hala duruyorsa enfeksiyona yönelik antibiyotik tedavisine başlanılır.
Ülser ilaçları ile beraber mide asitlerinin azaltıp, kişinin yakınmalarını indirgemek amaçlanır. Mide asidinin ülser üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak, iyileşmeyi tetikler.
İlaç tedavisi dışında başvurulan yöntem ise asit ve pepsin salgısını engellemek amacıyla sinirleri uyaran vagus sinirin kesilmesidir. Ancak kesilmesi tekrar etme riskini ortadan kaldırmaz. Bazı ülser vakalarında ciddi komplikasyonlar gelişebilir ve cerrahi operasyon gerekebilir. Mevcut ülserler kronik ve tekrarlayıcı olabilir, bu durum kişinin hayat kalitesini önemli ölçüde sekteye uğratmaktadır.
ÜLSER AĞRISINA NE İYİ GELİR KORUNMAK İÇİN NELER YAPILMALI?
- Sağlıklı, planlı, programlı bir beslenme düzeni
- Kızartma, aşırı şekerli, tuzlu, yağlı besinlerden mümkün olduğunca uzak durmak
- Bol sıvı tüketimi
- Fazla kafein tüketimi, ülserin tetiklenmesine sebep olabileceği için çay ve kahve tüketiminin azaltılması
- Hafif, buharda pişmiş yemeklerin tüketilmesi
- Daha az az sık sık porsiyonlar
- Midenizin uzun süre boş kalmasını önlemek amacıyla ara öğünlerin ihmal edilmemesi
GRİP
Grip, virüslerin neden olduğu bir solunum yolu enfeksiyonudur. Tıp literatüründeki ismiyle influenza, genellikle halk dilinde grip olarak adlandırılır. Grip burun, boğaz ve akciğerlere yerleşebilen bir grup virüsten kaynaklanmaktadır.
Grip, virüslerin neden olduğu bir solunum yolu enfeksiyonudur. Tıp literatüründeki ismiyle influenza, genellikle halk dilinde grip olarak adlandırılır. Grip burun, boğaz ve akciğerlere yerleşebilen bir grup virüsten kaynaklanmaktadır.
Grip ilaçlarla, bitkisel çaylarla veya besin takviyeleri ile kısa sürede geçebileceği gibi risk faktörleri bulunan kimi hastalarda oluşabilecek ileri komplikasyonlarıyla tedavi edilmezse ölümcül hale gelebilmektedir.
Grip komplikasyonları gelişme riski yüksek olan kişiler şunlardır:
- 5 yaşın altındaki küçük çocuklar ve özellikle 2 yaşından küçükler.
- 65 yaşından büyükler.
- Gebe ve son 2 hafta içerisinde doğum yapmış kadınlar.
- Bağışıklık sistemi zayıf kişiler.
- Astım, kalp hastalığı, böbrek hastalığı, karaciğer hastalığı ve diyabet gibi kronik hastalıkları olan kişiler.
Grip, hemen hemen her kış mevsiminde görülen salgınlarına neden olur. Grip virüsünün yapısı önceden tahmini zor bir şekilde, her sene değişmektedir. Bu da, insanların her yıl yeni virüs türlerine maruz kalması anlamına gelir.
Grip, hafif solunum yolu hastalıklarına yol açabileceği gibi aynı zamanda ciddi enfeksiyonlara da sebep olabilir.
GRİP BELİRTİLERİ NELERDİR?
Grip genellikle burun akıntısıyla birlikte başlasa da aşağıdaki belirtilerle de sıkça karşılaşılmaktadır;
- Yüksek ateş.
- Kas ağrıları.
- Terleme.
- Baş ağrısı.
- Kuru veya kalıcı öksürük.
- Yorgunluk.
- Burun tıkanıklığı.
- Boğaz ağrısı.
- Halsizlik.
- Öksürüğe bağlı kusma.
Grip, özellikle genç ve sağlıklı kişilerde daha hafif bulgularla ortaya çıkabilir
Uzun süre devam eden grip tedavi edilmezse zatürre, bronşit, sinüzit gibi hastalıklara yol açabileceği gibi, öncesinde astım ve kalp yetmezliği bulunan hastalarda bu hastalıkların tablolarının ağırlaşmasına sebep olabilir. Özellikle risk altındaki hasta gruplarında, zatürre ciddi bir komplikasyondur.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Grip virüsü şiddetine göre farklı tedavi seçenekleri ile tedavi edilebilir. Bu tedavilerin başında genelde bağışıklık sisteminin kuvvetli tutulması hedeflenmektedir. Bunun dışında mevsimsel geçiş döneminde grip aşısı yaptırarak, o sene salgınlara neden olması muhtemel virüs tiplerinden korunulabilir.
Grip tedavisi için genellikle burun spreyi, nefes açıcı spreyler, vitamin takviyeleri veya hekiminizin uygun görmesi halinde antiviral (virüslere karşı) ilaç tedavisi önerilebilir.
Grip virüsü hemen hemen her yaşta insanın karşı karşıya kalabileceği bir enfeksiyon türüdür. Fakat grip virüsünden korunmak bazı önlemler alabilirsiniz. Bunlar;
- Ellerin sık sık yıkanması.
- Hapşırırken veya öksürürken ağız ve burnun kol ile kapatılması.
- Hasta kişi sayısının arttığı dönemlerde kalabalık ve kapalı ortamlardan uzak durmak.
ZATÜRRE (PNÖMONİ)
Pnömoni, ya da yaygın bilinen adıyla zatürre, akciğerdeki hava keseciklerinin iltihaplı bir sıvı ile dolmasıdır. Virüsler, bakteriler ve nadir olarak mantar enfeksiyonlarının akciğerlere ulaşmasıyla oluşan zatürre oldukça bulaşıcıdır. Zatürre ülkemizde 0-4 yaş arası çocuklarda ilk sıradaki ölüm nedenlerinden biridir.
Bazı pnömoni türlerinde hasta kişiden sağlam kişilere doğrudan bulaşma riski vardır. Ama hastalık çoğunlukla, hastanın kendi ağız, boğaz veya sindirim kanalında bulunan mikropların akciğere ulaşmasıyla meydana gelmektedir. Normal durumda hastalığa neden olmayan bu mikroplar, vücut savunması zayıf düşmüş kişilerde pnömoni oluşturur. Dolayısıyla pnömoni’nin oluşmasında bulaşmadan çok, kişinin vücut direncini kıran risk faktörleri rol oynar.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl 100 kişiden 1-2’si zatürreye yakalanıyor. Zatürre belirtileri üst solunum enfeksiyonu, koronavirüs belirtileri ve griple çok sık karıştırıldığı için hastalar doktora geç başvurabiliyor, bu da hastalığın ilerlemesine ve tedavinin gecikmesine yol açıyor. Dünyadaki tüm ölümlerin yaklaşık %7 kadarının zatürre nedeniyle olduğu düşünülüyor.
Özellikle KOAH, diyabet, kalp hastalığı ve böbrek yetmezliği gibi kronik hastalığı olanlar; küçük çocuklar, hamileler ve yaşlıların zatürreden korunmak için zatürre aşısı olması için doktora başvurmaları gerekiyor.
NASIL BULAŞIR?
Zatürreye zemin hazırlayan grip ve benzeri viral solunum yolu enfeksiyonları oldukça bulaşıcıdır. Hapşırık ve öksürükle yayılabildikleri gibi ağız, bardak, mendil, çatal-kaşık, kapı kolu gibi eşyalara temas ve sonrasında ellerin ağıza teması ile de bulaşabilirler.
Hasta kişinin, yaşlılar, hamileler ve çocukların yanına yaklaşmaması çok önemlidir. Toplu taşıma araçları ve kalabalık mekanlar da riski artırır.
Nadir olsa da ağız ve mide içeriğinin solunum yollarına kaçması, bazı kimyasalların solunması da zatürreye neden olabilir.
NASIL KORUNMALIYIZ?
Zatürreden korunmanın önemli bir yolu aşılardır. Sağlık Bakanlığı, ulusal aşı takviminde tüm çocukların 2, 4, 6 ve 12’nci ayların sonunda zatürre aşısı olması gerektiğini bildirmiştir. Bunun yanı sıra, risk faktörleri bulunan, özellikle 65 yaşın üzerindeki kişilerin konuyla ilgili olarak hekimlerine danışmaları oldukça önemlidir.
DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER NELERDİR?
- Özellikle burnunuza ve ağzınıza dokunduktan sonra ve yiyecekleri kullanmadan önce ellerinizi düzenli ve iyice yıkayın.
- Öksürme ve hapşırma sonrası kullandığınız mendili atın ve mümkünse ellerinizi yıkayın.
- Bardak veya mutfak eşyalarını başkalarıyla paylaşmayın.
- Sigara, alkol vb. bağışıklık sisteminizi baskılayan ve güçsüz düşüren alışkanlıklardan uzak durun.
ZATÜRRE’NİN NEDENLERİ NELERDİR?
Zatürre çoğunlukla Streptococcus pneumoniae (Pnömökok mikrobu) adı verilen bakterilerin neden olduğu enfeksiyonun sonucudur. Toplumsal kaynaklı zatürrelerin %50’sinin bu bakteriden kaynaklandığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra, Haemophilus influenza, Mycoplasma pneumoniae gibi çeşitli bakteriler de zatürreye neden olabilmektedir.
Ayrıca, rhinovirus, coronavirus, influenza, adenovirus gibi mevsimsel soğuk algınlığı ve grip nedeni olan virüsler ile, özellikle çocuklarda bronşiolite sebep olan RSV (respiratuar sinsityal virüs) de zatürre etkeni olabilmektedir.
Mantar kaynaklı zatürreler çok nadirdir ve bağışıklık sistemi çok düşük kişilerde görülür.
ZATÜRRE’NİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
- Öksürük.
- Yüksek ateş.
- Üşüme ve titreme.
- Devamlı seyreden sarı-yeşil balgam.
- Hızlı soluk alıp verme.
- Nefes almada güçlük.
- Göğüs ağrısı.
- Baş ağrısı.
- Yan ağrısı.
- Yorgunluk ve halsizlik.
- Karın ağrısı ve karında şişkinlik.
- Kusma ya da kusacakmış hissi.
- 65 yaş üstü kişilerde bilinç bulanıklığı.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Zatürrenin tedavisinde hastanın klinik durumu, yaşı, etken olan bakteri veya virüsün türü, radyoloji ve laboratuvar bulguları ve kişisel risk faktörleri dikkate alınır.
Solunum yetmezliği bulguları varsa tedavinin hastanede yapılması uygun görülebilir. Ancak hastanın genel durumu ve klinik bulguları uygunsa yakın aralıklarla kontrole çağırılmak üzere tedavisi evde yapılıp, takip edilebiliyor.
Viruslerin neden olduğu zatürrelerde antibiyotik tedavisi genel olarak kullanılmaz. Böyle durumlarda hekiminiz size istirahat etmenizi ve bol sıvı tüketmenizi tavsiye eder ve uygun olması halinde şikayetlerinizi azaltacak kimi ilaçlar verebilir.
Belirtileriniz şiddetliyse veya komplikasyon yaşama olasılığınızı artıran başka koşullarınız varsa, tedavinin hastanede devam etmesi gerekebilir. Bakterilerin neden olduğu zatürrede antibiyotik tedavisi uygulanır. Zatürre hastalığında istirahat çok önemlidir. Hastalık iyileştikten sonra bir ay boyunca hafif halsizlik hissedebilirsiniz.
Hastaların doktora gitmeyip kendi kendine antibiyotik kullanması ise hastalığı çok daha ağırlaştırır ve tehlikeyi artırır. Kesinlikle doktora gitmeden eş-dost önerisi ile ilaç kullanımından kaçınılması gerekir. Aşırı antibiyotik kullanımı ve uygun olmayan ilaçların seçilmesi, dirençli mikroorganizmaların gelişmesine ve dolayısıyla gerçek tedavinin başarısının azalmasına neden olabilir.
BRONŞİT
Bronşlar dışarıdan solunum yoluyla aldığımız havayı, kanın oksijenlendirildiği alveol denilen keseciklere taşıyan geniş ve orta genişlikteki hava yollarıdır. Bronşit ise işte bu bronşların bir takım etkenler nedeniyle inflamasyonu, yani yangılanmasıdır. Bu yangılanma esnasında bronşları içeriden kaplayan mukoza adı verilen tabaka ödemlenerek kalınlaşır ve mukus denilen yapışkan sıvıyı daha fazla üretir; bunun sonucunda hava alveollere rahatça ulaşamaz.
İki tip bronşit vardır:
Akut Bronşit
Genel olarak virüs ya da bakteri gibi mikropların sebep olduğu enfeksiyonlar veya çeşitli alerjiler nedeniyle bronş duvarlarının kalınlaşması ve mukus üretiminin artması sonucu oluşur. Sebep olan enfeksiyon tedavi edildiğinde veya alerjiye neden olan madde ortamdan kaldırıldığında iyileşir.
Kronik Bronşit
Sigara kullanımı ve kronik obstrüktif akciğer hastalığının (KOAH) bir sonucu olarak ortaya çıkan kronik bronşitte de bronş duvarlarının kalınlaşması ve mukus üretiminin artması söz konusudur. Ancak kronik bronşit, akut bronşit gibi hızlıca iyileşemez.
BRONŞİT’İN NEDENLERİ NELERDİR?
Akut bronşitlerin büyük bir kısmının nedeni virüslerdir. Her ne kadar hastaların tamamında neden olan virüs ortaya konamasa dahi, Influenza A ve B, parainfluenza, respiratuar sinsityal virüs (RSV) ve coronavirus, adenovirus, rhinovirus gibi virüslerin akut bronşitlere yol açtığı bilinmektedir.
Akut bronşitlerin bir kısmının etkeni olarak da Mycoplasma türü bakteriler, Chlamydia pneumoniae, Streptococcus pneumoniae, Moraxella catarrhalis ve Haemophilus influenza gösterilmektedir.
Bunların yanı sıra kısa sürelerle maruz kalınan sigara dumanı, hava kirliliği ve bronşların tahriş ve tahribine sebep olabilecek kimi kimyasal buhar ve dumanlar ile çeşitli alerjiler de akut bronşite sebep olabilir.
Kronik bronşitin en yaygın nedeni sigara içmektir. Sigara içicilerinin tamamına yakınında kronik broşit tespit edilmektedir. Hava kirliliği, bulunan çevrede veya işyerinde toz ya da zehirli gazlar da uzun süreli maruz kalındığında kronik bronşite neden olabilmektedir.
BRONŞİT BELİRTİLERİ NELERDİR?
- Sarı veya yeşil balgam
- Ateş
- Burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, baş ağrısı gibi enfeksiyonların sebep olabileceği diğer bulgular
- Kronik bronşitte ise, akut bronşitten farklı olarak;
- Sık tekrarlayan şiddetli akciğer enfeksiyonları
- Düşük oksijen seviyelerinden dolayı gelişen siyanoz (cildin, özellikle ağız, göz ve tırnak çevresinde mavimsi bir renk)
- Sürekli yorgunluk hali
- Egzersiz yaparken veya hareket ederken gelişen nefes darlığı gibi belirtiler bulunabilir.
Bununla beraber, kronik bronşit en az iki yıl boyunca, yılda üçer ay balgamlı öksürük şikayeti olarak da tanımlanabilir.
TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Hekiminiz, semptomlarınız ve şikayetleriniz üzerine, tıbbi hikayenizi dinleyip fizik muayene yapacaktır. Akut bronşit genellikle ağır geçen bir üst solunum yolları enfeksiyonunun ardından başlayan balgamlı öksürük, kronik bronşit ise herhangi bir enfeksiyon olmamasına rağmen uzun süreli ve geçmeyen öksürük olarak tanımlanabilmesine rağmen, bronşit aslında bir dışlama tanısıdır.
Uzun süreli öksürüğe neden olabilecek diğer sebepler fizik muayene ve çeşitli tetkiklerle elendikten sonra bronşit teşhisi konularak tedavisine başlanabilir. Hekiminiz aşağıdaki testleri talep edebilir:
Kan Tetkikleri
Kan değerlerinize bakılarak enfeksiyon ve kansızlık açısından değerlendirme yapılmasını sağlar.
Balgam Testi
Balgamda bulunabilecek bakteri veya diğer özelliklerin tayini yapılır.
Spirometre
Bu test, bronşiyal tüplerin ne kadar daraldığını, solunan havanın miktarını ve hızını ölçer. Özellikle eşlik edebilecek KOAH ve astım gibi hastalıkların varlığına dair bilgiler verir.
Arteriyel Kan Gazı
Bu kan testi, kandaki oksijen ve karbondioksit miktarını kontrol eder ve kanın asit miktarını ölçer. Gerekli görülen hastalarda bronşitin ciddiyetini ve KOAH/amfizem gibi hastalıkların durumunu tetkik etmekte kullanılır.
Akciğer Röntgeni
Zatürree (pnömoni) veya hava yolundaki diğer tıkanıklıkları göstermekte kullanılan testtir.
Bilgisayarlı Tomografi (BT) Taraması
Özellikle hava yollarında bulunabilecek tıkanınlıkların daha keskin görüntülerle ortaya konması ile, risk faktörleri mevcut hastalarda atelektazi, kitle gibi hastalıkların ortaya konabilmesi için kullanılan radyolojik bir tetkiktir.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Bakteriyel olduğu saptanan bronşitlerde antibiyotik kullanımı uygun bulunabilmekle beraber, akut bronşitlerin bir kısmının virüsler nedeniyle kaynaklanması nedeniyle herhangi bir antibiyotiğe ihtiyaç duymadan iyileşebilmektedir. Ancak yine de semptomların kontrol altına alınıp hastalığın ilerlememesi için bir takım tedaviler kullanılabilmektedir.
Bu tedaviler genel olarak bronşlar rahatlatıcı ve mukusun koyulaşmasını engelleyici (mukusun tıkaçlar oluşturmasını engellemek için) ilaçlar içermektedir. Bunların yanı sıra akut bronşitte bol su tüketimi ile alerjilere sebep olan veya bronşları tahriş edebilecek maddelerden uzak durmak tedavinin bir parçası olabilir.
Bazı durumlarda, bronşit belirtileri çok daha uzun sürebilir. Semptomlar üç aydan sürerse, “kronik bronşit” olarak tanımlanabilir. Kronik bronşit hastalarında olan akut ataklarda ve ilave hastalığı, risk faktörleri bulunan ileri yaşlı hastalarda da antibiyotik tedavisi kullanılabilmektedir.